31 Temmuz 2012

Elif Ağca Öner Röportajı


Elif Ağca Öner: “Fenerbahçe sayesinde voleybolun prestiji arttı”
Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımımız, yeni sezona hazırlandığı şu günlerde kadrosuna kattığı isimlerle 2012-2013 sezonunda yine zirveyi hedefliyor. Bu sayımızda voleybol camiasının yakından tanıdığı ve sevdiği başarılı pasör Elif Ağca Öner ile bir söyleşi yaptık. Yeni sezon hazırlıklarından Fenerbahçe’de forma giymenin yarattığı heyecana, evliliğinden, kurbağalara olan düşkünlüğüne kadar pek çok şey hakkında konuştuk. Bu keyifli röportajın fotoğraf çekimi ise Hidiv Kasrı’nda gerçekleştirildi.

-Bize kendinden bahseder misin?
10 Şubat1984, Ankara doğumluyum. Bir ağabeyim var. Voleybola, 1997 senesinde Vakıfbank Spor Kulübü’nde başladım. Aynı sene milli takım kamplarında daha sonra da milli takımda görev almaya başladım. 1999 senesinde Karşıyaka Spor Kulübü’ne kiralık olarak gittim. 2001’de Vakıfbank Spor Kulübü’yle Güneş Sigorta Spor Kulübü’nün birleşmesinin ardından İstanbul’a geldim. 2007 senesinde 2 Türkiye şampiyonluğu, 1 Top Teams şampiyonluğu yaşadığım, Vakıfbank Güneş Sigorta’dan Racing Club de Cannes Takımı’na transfer oldum. Fransa Lig Şampiyonluğu ve Fransa Kupası’nı aldığımız güzel bir sezon geçirdim. Ama aile ve Türkiye özlemi her şeyin önüne geçince geri dönmeye karar verdim. Döndükten sonra da sırasıyla Vakıfbank Güneş Sigorta, Galatasaray ve Eczacıbaşı Spor Kulüpleri’nde forma giydim. Geçtiğimiz sene Türkiye Kupası, Türkiye Lig Şampiyonluğu ve Süper Kupa sahibi olan takımın pasörüydüm. Bu sene de en yeni, en güzel ve en unutulmaz şampiyonlukları, zaferleri tatmak için Fenerbahçe ailesinin bir üyesi oldum.

-Kariyerin boyunca birçok başarılı takımda forma giyme şansın oldu. Takımların sana ve voleyboluna neler kattığını anlatabilir misin?
Evet! Birçok başarılı takımda, başarılı antrenörlerle çalıştım. Hepsinin bana kattığı birçok şey oldu. Vakıfbank Güneş Sigorta’da oynadığım sene profesyonelliği, Cannes’da başka bir ülkeye başka bir kültüre uyum sağlamayı, özleme rağmen işimi düzgün yapmayı, Eczacıbaşı’nda zorluklara göğüs germeyi ve her şeye rağmen ayakta kalmayı öğrendim. Fenerbahçe’de ise henüz maça çıkmamış olmama rağmen, yaşadığım duyguyu kelimelerle anlatmam mümkün değil! 15 senedir voleybol oynuyorum hiçbir takımda Fenerbahçe taraftarının karşıladığı gibi karşılanmadım. İmzayı attığım andan itibaren hem sosyal medyanın hem de birebir Fenerbahçe taraftarının beni bu kadar sıcakkanlı karşılaması ve bana olan ilgileri beni çok mutlu etti. Ben de bu ilgiye ve sevgiye layık olabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım.

-Fenerbahçe’ye gelmeye nasıl karar verdin? Fenerbahçe’ye gelmende ne etkili oldu?
Şu anda Türkiye’deki ve hatta Avrupa’daki voleybolcuların genelinin formasını giymek istediği bir kulüpten bahsediyoruz. Türkiye Ligi’nde görmeyi hayal edemeyeceğimiz yabancıların gelmesi, Avrupa Kupaları’nda elde edilen başarıları ve bunlarla alakalı olarak milli takımlardaki gözle görülür yükselişi Fenerbahçe’nin son 4-5 senede çıtayı yükseltmesinin sonucu olduğunu düşünüyorum. Eminim voleybolun içindeki herkes aynı düşüncededir. Bu hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek. Futbolun Türkiye’deki yeri çok farklı ama kazanılan başarılar ve Fenerbahçe’nin yaptığı yatırımlarla insanlar artık voleybol hakkında bilgi sahibi oldular ve takip etmeye başladılar. Fenerbahçe sayesinde voleybolun prestiji arttı. Bu yüzden Fenerbahçe Voleybol Takımı’nın bir üyesi olmak bu büyük aileye dahil olmak beni çok mutlu etti. Fenerbahçe’nin elde ettiği başarılarda Başkanımız, yönetimimiz, teknik kadromuz, sporcular kadar taraftarının da çok etkili olduğunu düşünüyorum. Rakip takım üzerinde kurdukları baskı, her daim takımla tek yürek olmaları, maç sonlarında yaşanan mutluluklar, tezahüratlar… Futbolda bu her zaman yaşanan bir şeydir ama voleybol sahalarında Fenerbahçe taraftarı tektir. Her maçı kendi sahasındaymış gibi oynayan sporcuların da en büyük desteğidir. Bunu geçen senelerde başka takımlarda oynamış bir voleybolcu olarak söylüyorum. Şu anda sadece voleybol camiasının değil, tüm Türkiye’nin bildiği "Sarı Melekler" diye bir olgu var. Bunun bir parçası olmak çok büyük bir gurur. Fenerbahçe’nin geçtiğimiz yıllarda yakaladığı bir başarı grafiği bulunuyor.

-Takıma katılmanla birlikte bu başarı grafiğinin nasıl bir yükselme yaşanacağını düşünüyorsun ?
Fenerbahçe kurduğu kadroyla her zaman zirveyi hedefleyen bir takım olmuştur. Bu sene de hedefimiz aynı. Ben öncelikle takım olabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Birbirimize kenetlenerek tek yürek olarak Fenerbahçe’nin bugüne kadar yükselerek giden grafiğini daha da yukarıya taşıyabileceğimize inanıyorum.

-Yurtdışında da görev almış bir sporcu olarak Türk voleybolunu ve Avrupa voleybolunu artılarını ve eksilerini nasıl değerlendiriyorsun ?
Benim oynadığım Cannes takımı, Fransa’nın son 15 senedir hem şampiyonluğunu hem de kupasını kazanan takımıydı. Yani tek takım üzerine kurulmuş bir lig. Cannes takımı için Fransa Ligi’nde oynanan maçlar Şampiyonlar Ligi’ndeki maçlar için yapılan hazırlık maçları gibiydi. O zamanlarda Avrupa’da oynamak, farklı tecrübeler edinmek ve kendimizi geliştirmek açısından çok cazipti. Ama şimdi yabancı oyuncular buraya gelmek için fırsat kolluyorlar. Avrupa’nın en iyi ligine sahibiz. Kıran kırana, kazananın belli olmadığı maçlar oynanıyor bu da ligin seviyesini git gide daha üst seviyelere taşıyor.

-Voleybolunun ilk günden bu güne nasıl bir gelişme kaydettiğini, voleybola başladığın ilk zamanlarda yaptığın ama tecrüben arttıkça artık bunları geliştirdiğin özelliklerin neler ?
Ben pozisyonum gereği oyun içinde herkesle iletişim kurmak zorundayım. Antrenörün saha içinde uygulanmasını istediği hücum taktiklerini yerine getiriyorum. Farklı farklı taktiklerin olduğunu düşünürsek doğru zamanda doğru taktiği uygulamak zamanla tecrübeyle olan bir şey. Pas atarken, karşı takımda blok yapmak için bekleyen oyuncuları, benim takımımdaki smaç vuracak oyuncuların girişlerini ve aynı zamanda topu görmem gerekiyor. Bunların hepsi zamanla kendiliğinden olan şeyler.

-Yeni sezon için hazırlıkların başlayacağı şu günlerde kendini yeni sezona nasıl hazırlıyorsun ?
2003 senesinde geçirdiğim ön çapraz ameliyatından sonra tatillerimi aktif dinlenme şeklinde geçirdiğimi söyleyebilirim. Sezon bittikten sonra en fazla 1 hafta spordan uzak kalırım. Sonrasında her gün kardiyo yapmaya özen gösteriyorum. Geçen seneden beri düzenli pilates yapıyorum ve çok faydasını gördüm. Bu sene Fenerbahçe Lefter Küçükandonyadis Tesisleri’ne gidip kondisyonerimiz Turgay’la birkaç antrenman yapıp ondan düzenli bir program aldım ve onu yapıyorum. Hep söylenen bir şey vardı: "Sen sporu 3 gün bırakırsın o seni 3 hafta bırakır." Bu yüzden ben de çok uzak kalmamaya çalışıyorum.

-Voleybol dışındaki yaşantında neler yapıyorsun ?
Zamanımız sürekli kamplarda, deplasmanlarda ve antrenmanlarda geçtiği için evimde zaman geçirmeyi çok seviyorum. Sinemaya gitmek, film seyretmek, kitap okumak ve alışveriş yapmak en büyük zevkim.

-Yakın zamanda evlendiğin göz önüne alındığında evlilik nasıl gidiyor ?
Nazar değmesin çok iyi gidiyor. 7 Temmuz’da 2. senemizi bitirdik. Eşim Hakan; kendisi hiç profesyonel spor yapmamış olmasına rağmen sporun her dalını çok sever. Evde özel bir hobi odası var ve 724 spor kanalları açıktır... O uyurken bile (Gülüyor)... Onun da, benim gibi profesyonel sporcu olmamasını çok büyük bir avantaj olarak görüyorum. Eğer öyle olsaydı hangi arada birbirimiz görürdük hiç bilmiyorum. Ben kaybedilen maçlardan sonra çok keyifsiz olurum, yalnız kalmak isterim. Bu hallerim başlarda biraz Hakan’ı zorladı ama zamanla alıştı. Ailem ve eşim en büyük destekçilerimdir. Hiçbir zaman beni yalnız bırakmazlar. Maçlara hazırlanma, maç sonlarında yaşanan sevinç veya hüzün... Bütün bu yaşanan stresli zamanları benimle beraber yaşayan ailemin hakkını hiçbir zaman ödeyemem.

-Eşinle nasıl tanıştığınızı anlatabilir misin ?
Eski milli voleybolcu olan Pelin Yüce sayesinde tanıştık. Sonrasında da şahidim oldu zaten. Benim maçımı izlemeye gelmişlerdi. Arkasından birkaç kere daha görüştük. Daha sonra arkadaşlığımız bir ilişkiye dönüştü. Mart ayında Almanya’da bir turnuva vardı, Hakan da maçları izlemeye gelmişti. İstanbul’a dönüş uçağında çok güzel bir sürpriz yaptı. Pilot kabinine girerek evlenme teklif etti. Zaten çok güzel ve unutulmaz olan o özel anları daha da unutulmaz hale getirdi. 7.5.2010’da nişanlandık. 7.7.2010’da da evlendik. Toplamda 7 aylık bir zamanda tanıştık, nişanlandık ve evlendik.

-Senin bir özelliğin de Kurbağa Kermit’e olan sevgin… Dövmelerinin ve Kermit’e olan bu sevginin nedenini anlatır mısın ?
Aslında benim sevgim kurbağa Kermit’e değil de, bütün kurbağalara... Pelüş oyuncaklar, biblolar, yastıklar, kalemler. Yani kurbağalı her şey... Koleksiyon gibi bir şey benimki. İzmir’de oynadığım senelerde Deniz Barut’la aynı takımdaydık ve birbirimize kurbağalı hediyeler almaya başladık. Sonrasında benim ilgim daha da arttı, nerede kurbağalı bir şey görsem almaya başladım. Yavaş yavaş sayıları arttıkça odama sığmamaya başladılar. Benimle beraber her yere geldiler. Cannes dahil. Dönünce evimde 1 odamı onlara ayırdım. Tabii evlenince biraz 2. planda kaldılar. Şu anda aşağıdaki depoda eski yerlerini almak için bekliyorlar. Ben de Hakan’ın onlara alışmasını bekliyorum. Bileğimdeki melek kurbağa dövmesini de ABD’de bir sticker üzerinde görüp yaptırmıştım.

Röp.: Elena Demiryürek Fotoğraflar: Ahmet Hopyar

Kaynak: Fenerbahçe Dergisi - Ağustos 2012 Sayısı

Take One Mitutes To Share This Post


​​​​​​​​​​​​​​​​​​​

0 Yorum:

Yorum Gönder